Kıbrıs’ın başkenti Lefkoşa, kelimenin tam anlamıyla iki yarının hikayesi… Konumu itibariyle ayrıca doğal güzellikleri ve tarihi mekanları keşfetmeye başlamak için de mükemmel bir üs olduğu söylenebilir.
Lefkoşa’nın ilk yerleşim yeri Ledra’ nın tarihi neredeyse 2500 yıl öncesine dayanıyor. Pek çok büyük ve döneminin etkili uygarlıklarına ev sahipliği yapmış şehir günümüzde hem Güney Kıbrıs’ın hem de K.K.T.C’ nin başkentidir. Lefkoşa, 1963 yılında Yeşil Hat ile güney ve kuzey şeklinde ikiye ayrılmış olup hattın her iki yanında Yunanistan ve Türkiye; orta bölgede ise Birleşmiş Milletler Barış Gücü bulunur. Dünyanın kalan son ikiye bölünmüş şehri Lefkoşa, her yıl yüz binlerce turisti ağırlar. Bu şehirde dolaşırken Venedik, Lüzinyan, Osmanlı ve İngiliz dönemlerinin izlerine; Osmanlı ve gotik mimarisinin en güzel örneklerine rastlamak mümkün.
Surlariçi; kışla, kale ve surlar gibi yapıtları kapsamına alan askeri mimarinin muntazam örneklerinden Venedik tahkimatı ile çevrelenmiş bölgeye deniyor. Eski Lefkoşa’dan surların dışında çıkıldığında ise modern bir şehir görünümü ile karşılaşılıyor. Lefkoşa’yı gezmeye Surlariçi’ nden başlamak bir şehirde ilk olarak tarihi mekanları görmek isteyenler açısından doğru bir tercih olabilir.
Şehrin farklı atmosferleri ile ziyaretçilerini kendine hayran bırakacak, büyüleyecek ve şaşırtacak tarihi yapılarını; çok katmanlı kültürel kimliğini ve bugün kendi içerisinde ayrılıklar yaşayan ancak yüzyıllar boyunca birlikte yaşamayı başarmış yerel halkın yaşayış biçimini keşfetmek bir gezgin için oldukça önemli.
Kıbrıs’ın Başkenti Lefkoşa’da Gezilecek Yerler
Lefkoşa’da gezilecek yerler listesine ve görülmeye değer uğrak noktalarına bir göz atalım:
Venedik Tahkimatı
Lefkoşa’nın en belirleyici özelliği kendisini çevreleyen yaklaşık 5 kilometrelik surlarıdır. Venedikliler tarafından Lüzinyanlıların inşa ettiği surların üzerine şehri korumak amacıyla 1567 yılında yapılmaya başlanan Venedik surlarının günümüzde önemli bir kısmı (3 kilometresi) ayaktadır. Ortasında bulunan 200 metrelik BM tampon bölgesiyle başkenti ikiye bölen surların etrafı bugün tam dört ülkenin bayraklarıyla sarılmış durumda.
Girne Kapısı
Venediklilerin inşa ettiği yapı şehrin önemli çıkış noktalarından biridir. Osmanlılar tarafından Rum isyanlarını gözetlemek için kullanılan kapı, şehri sarıp sarmalayan surların diğer önemli üç kapısından en kuzeyde kalanıdır ve kapıda, Venediklilere ve Osmanlılara ait kitabeler bulunur. Girne Kapısı yapıldığı dönemden bu yana pek çok değişiklikten geçer ve günümüzde turist bilgilendirme ofisi olarak kullanılır.
Haydarpaşa Camii
Son derece zarif ve etkileyici Haydarpaşa Camii aslında 14. yüzyılda inşa edilen St. Catherine Kilisesi’dir. Osmanlının fethinden sonra camiye çevrilen kilise adadaki gotik mimari örneklerindendir ve Ayasofya’dan sonra Kıbrıs topraklarındaki en önemli ikinci Orta Çağ yapısı kabul edilir.
Taş Eserler Müzesi
15. yüzyılda Venedik tarzında inşa edilen yapı Orta çağ’ dan kalma taş eserler bulunduruyor. İşlemeleri ile dikkat çeken görkemli giriş kapısı ve avludaki St. Mark Aslanı dışında, müzede sergilenen en önemli eserler lahitler ve mezar taşlarıdır.
Selimiye Camii
Paris’teki Notre Dame Katedrali örnek alınarak inşa edilen, eski adıyla St. Sophia (Ayasofya) bugünkü adıyla Selimiye Camii tüm ihtişamıyla ziyaretçilerinin akınına uğruyor. Mimarisinde gotik sanatının önemli izlerini taşıyan ve yapımı 78 sene süren katedral 1326 yılında tamamlanır ve ada Osmanlı kontrolüne geçtiğinden beri cami olarak kullanılır. Katedral, Osmanlı döneminde iki zarif minare eklenerek camiye çevrilir. Ayrıntılı Orta çağ mimarisinin ve cami sadeliğinin iç içe geçtiği Selimiye Camii’nde görenleri hayrete düşürecek benzersiz bir atmosfer vardır.
Kumarcılar Hanı
Bugünün Kumarcılar Hanı ve eskilerin Buğday Pazarı, Lefkoşa’nın en büyük hanlarından biridir. Tarihi Orta çağ’ a kadar uzanan hanın yapım tarihi bilinemese de kesme mermerden yapılmış bu yapıda Lüzinyan ve Venedik izleri açıkça görülebilir.
Mevlevi Tekke Müzesi
Mevlevi Müzesi, 17. yüzyılda Osmanlıların Kıbrıs’a kazandırdığı özenle inşa edilmiş ve oldukça geniş bir alanı kaplayan yapılardan oluşur. Zamanın saraylı hanımefendilerinden Emine Hanım tarafından 16. yüzyıl başlarında inşa ettirilen ve semahane olarak kullanılan Mevlevi Tekkesi Girne Kapısı’na 100 metre uzaklıktadır, yapının günümüze ulaşan kısmı 1954 yılında işlevini yitirir. 1962 yılında restore edilerek Mevlevi Tekke Müzesi haline getirilir ve bugün Kıbrıs’ta bulunan Türk sanatı eserlerini toplamak ve korumak amacıyla kullanılır. Bünyesinde tasavvufa ait ve etnografik birçok eser bulunduran Lefkoşa’da gezilecek yerler arasında önemli bir yer tutar.
Kıbrıs Özel Etnografya Müzesi
Özellikle Kuzey Kıbrıs’ın ve Kıbrıs Adası’nın son 150 yıllık tarihi hakkında geniş çaplı bilgiye sahip olmak isteyenler buraya mutlaka uğramalı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilk özel müzesi olma niteliği taşıyan ve içerisinde Kıbrıs halkının sanatı ve zanaatı, günlük yaşamı ve kimlikleri üzerine özenle çalışılmış birçok eser barındıran müze Kıbrıs’ın geçmişine açılan penceresi sayılabilir.
Arapahmetpaşa Camii
Cami, kendisiyle aynı adı taşıyan semtte, Kıbrıs’ın fethinde önemli bir rol oynayan Arap Ahmet Paşa adına 1845 yılında bir Lüzinyan kilisesinin kalıntıları üzerine inşa edilmiştir. Caminin iç kısmında Orta çağ’ a ait mermerler kullanılmıştır ve zemininin altında mezar taşlarının bulunduğu söylenmektedir.
Caminin bulunduğu mahalledeki ahşap, tek veya iki katlı, cumbalı evleri de görülmeye ve fotoğraflanmaya değer kültürel varlıklardandır. Mahallenin daracık ve ilgi çekici sokaklarında gezmek güzeldir.
Venedik Sütunu
Atatürk Meydanı’nda karşımıza çıkan, 6 metre uzunluğunda ve granitten yapılmış bu sütun aslında daha önceleri Mağusa’ daki Salamis Harabelerinde bulunan dikili bir taştır. Venedikliler adayı ele geçirdikten sonra bu dikilitaşı Lefkoşa’ya getirir; Osmanlılar tarafından tekrar orijinal mekanına taşınan Venedik Sütunu, İngiliz işgali sonrası Atatürk Meydanı’ndaki son yerini alır. Sütunun en tepesinde St. Mark’ın aslanı resmedilmiştir ve alt kısmında Venedikli ailelerin armaları bulunur.
Derviş Paşa Konağı
19. yüzyıl Türk mimarisinin önemli karakteristik özelliklerini taşıyan konak, Kıbrıs’ın ilk Türkçe gazetesi Zaman’ın kurucusu Derviş Paşa’ ya aittir. Beliğ Paşa sokakta bulunan Derviş Paşa Konağı, bugün bünyesinde Osmanlı yaşamına ait birçok etnografik eser barındıran bir müze olarak hizmet veriyor.
Büyük Han
1572 senesinde dönemin mimarisine uygun bir şekilde inşa edilen bu kervansaray, kasabadan geçmekte olan tüccarlar için saklama ve konaklama yeri olarak kullanılır. Osmanlı döneminde yapımı tamamlanan, Lefkoşa’nın en gözde uğrak mekanlarından biri olan Büyük Han şimdilerde zanaatkarlar, kafeler ve restoranlar tarafından işletiliyor. Özellikle yaz aylarında birçok etkinliğin gerçekleştirildiği Arasta sokaktaki hanın eskiden konaklamak için kullanılan odaları kafelere ve mahalli atölyelere dönüştürülmüş. Alt katta yemeğinizi yedikten sonra üst kata çıkarak Kıbrıs sanat ve zanaatının yerel halk tarafından yaşatılan güzelliklerine göz atabilir; kendiniz ve sevdikleriniz için güzel hediyelikler satın alabilirsiniz.
Ermeni Kilisesi
Lefkoşa’nın önemli gotik mimari eserlerden biri de Ermeni kilisesi’dir, Notre Dame de Tyre veya Bakire Meryem Tortosa adlarıyla da bilinen bu kilise, Ortodoks Ermeniler için ibadethane olması amacıyla inşa edilir ve Kıbrıs Osmanlılar tarafından fethedildikten sonra kısa süreliğine de olsa tuz ambarı olarak kullanılır; II. Sultan Selim’in emriyle tekrar ibadete açılır.
Bedesten
Bedesten ya da diğer adıyla St. Nicolas Kilisesi, 14. yüzyılda Bizanslılar tarafından inşa edilen gotik ikiz kiliselerden oluşur. İnşasından sonra Lüzinyanlar ve Venedikliler tarafından önemli değişikliklerden geçirilen Bedesten’ in mimarisinin bu değişikliklerle birlikte hibrid bir yapıya sahip olduğu söylenebilir.
Ada Osmanlı hakimiyetine girdikten sonra Bedesten, ticaret merkezi ve depo alanına dönüştürülür; adı da bu dönemde değişikliğe uğrar. Yan yana inşa edilmiş bu iki küçük Katolik kilisesinin en önemli özelliklerinden biri de Selimiye Camii’nin büyük mermerlerden ve kemerlerden oluşan girişinin küçük ölçekli bir kopyasına sahip olmasıdır.
Lefkoşa’da gezilecek yerler içerisine halk arasında adına Sarayönü ve Konak Meydanı da denilen Atatürk Meydanı’nı ve turistik başkent Lefkoşa’nın bir diğer meşhur caddesi Dereboyu Caddesini ekleyebiliriz. Bunlar, şehrin yemek ve alışveriş konusunda neredeyse İstanbul ile yarışır nitelikteki ideal merkezleridir.
Ayrıca Lefkoşa’yı Eylül – Ekim aylarında ziyaret edecekler Kıbrıs Tiyatro Festivali’ne ve Surlariçi Jazz Festivali’ ne de katılma şansı yakalayabilirler. Lefkoşa’da gezilecek yerler bittiğinde, başkente 1 saat mesafedeki Limak Cyprus Deluxe Hotel‘de yerinizi ayırtarak, harika bir aile tatili yapabilirsiniz.